Grift

Bedenler mekana dönüştüğünde 

 

Tüm mahrumiyetlerin izleri ile koca bir şehir gibi bedenlerimiz. Peşinden koştuklarımız. İnandıklarımız. İnanamadıklarımız. İstiflediklerimiz, söküp attıklarımız. Eskimişlerimiz kırılıp dökülmüşlerimiz. Yenilediklerimiz. 

Bizi kendi bedenimizi terke kim zorladı? Bizim dışımızda olup biten her şey nasıl biz oldu?  İktidarlar, kimlik siyasetleri nasıl sinsice yerleşti içimize?  Bilmem kaç konutlu havasız yerleşkelere nasıl dönüştü çocuk sesli ormanlarımız? Onca konut nereye sığdı? 

Bende her akşam başka bir evin ışığı yanıyor. Aynı fısıltılı sesler.  Aynı müzik. Aynı ay ışığı sadece benim bahçeme vuruyor. Ben söndürdüm tüm ışıkları. Ay denilen koca delikten izleyip duran o gözden kurtulmak için.  

Dünyanın kendi ağırlığının sesi her şey sustuğunda mekanik bir gürültüden fiziksel bir ağırlığa dönüşmüyor mu sizin için de? 

Altında ezim ezim ezilen bir dişli gibi konuşmuyor mu dünya? 

Sesli rüyalarda gibiyim. Sesin ay ışının altında tüm kudretiyle dikilip demir bir sözü dövdüğü rüyalarda gibiyim. Rüyalarda gibiyim, gece nabız gibi atıyor. Huzursuz bütün ağaçlar. 

Neden karanlıkta diğer evler?  Neden sadece beni izliyor ay ışığı? Dokunmaktan en zevk aldığım şey neydi benim? – annemin elleri - Bu daracık yollara sığacak mıyız biz? Daha çok genişleyecek miyiz? Nefes alıp kıpırdanan koca bir organizma gibi dağlara denizlere taşarak büyüyecek miyiz? Doymak bilmeyen bir canavarın çatırdayan eklemleri mi olacak bedenlerimiz. Salyalı dişleri, çarpık elleri, yiyip beslendiği yine bizi kustuğu. Zehirli atıklar gibi sızacak mıyız doğanın bütün damarlarına? 

Kabul edecek miyiz tüm bu olan biteni? 

Zorla girilen kuytuluğunda, sıkıştırılıp öldürülen bir yaban hayvanın öcü belki yaşadığımız.  Biz öldürmedik. Biz öldürmedik.  Genişlemek bizim hevesimiz değildi. Bizim değil ödediğimiz günahlar. O kocaman bacalar bizden tütmüyor.  Biz değiliz sınırsızca sömürenler. Biz girmedik vahşi doğanın evine. Bu kabus bu talan bizim değil. Kabul etmeyeceğiz. Gedikler açacağız. Gedikler…